Değişmek Mümkün mü?

Değişmek Mümkün mü?
  • 30-03-2022

Değişmek Mümkün mü?

 

Yazan: Uzm. Psk. Dan. Ahmet ABAKAY

 

Psikolojik yardım almak isteyenlerin en çok yaşadığı durumlardan birisi değişim konusundaki birbiriyle çelişen duygu ve düşüncelerdir. Danışan değişme niyetini ve ihtiyacını dile getirdiğinde ve yardım almaya bunun için karar verdiğinde dahi “gerçekten değişmek istiyor muyum?” veya “neden değişmeliyim?” soruları zihnin farkında olduğumuz veya olmadığımız bir yerlerinde hep asılı olabilir. Psikolojik destek alan kişi açısından baktığımızda bunun “mantıksız” gibi göründüğünü ve farkına varıldığında suçluluk hissini beraberinde getirdiğini görmek hoş olmayabilir. Ancak biz uzmanlar için bu oldukça beklendik bir durumdur. Çünkü değişim hemen her zaman göründüğünden daha karmaşık ve zordur. Danışanın bunun gerçekten mümkün olup olmadığını sorgulaması kadar doğal bir şey olamaz. Mümkün olmayan bir şeye emek vermek danışan açısından gerçekçi değildir. Bu girişin ardından konumuzu bir giriş yapalım. Değişmek gerçekten mümkün mü? Bu konuda nörobilim bize neler söylüyor?

 

Öncelikle şunu belirterek başlamak gerekiyor: Değişim gerçekten mümkün. Hatta değişmemenin imkânsız olduğunu söyleyebiliriz. Her gün ve her an yaşadıklarımız, ilişkilerimiz biz istesek de istemesek beynimizde kimi izler bırakıyor. Ancak bu izler her zaman istediğimiz şekilde olmayabilir. Rastgele, otomatik, kimi zaman acı verici ve zorlu olarak beynin değişebildiğini bilmek ve bu bilgiyi istendiğimiz yönde değişimler yaratabilmek için kullanabilmek önemli. Bu açıdan her yaş için hayatın daha doyumlu bir hale getirebilecek değişimlerin doğru adımlarla ve destekle mümkün olduğunu bilmek umutlu olmak için yeterlidir. Bu değişimi mümkün kılan mekanizmadan ve nörobilimin değişimin nasıl gerçekleşebileceği konusundaki katkılarına geçelim şimdi.

 

Beynin nasıl çalıştığını anlamak yakın bir tarihe kadar çok mümkün değildi. Çünkü diğer organlara kıyasla ulaşılması zor ve iyileşmesi zor bir yapısı var. Bu kırılgan yapısı ve dışarıdan müdahaleye açık olmaması nedeniyle ancak beyin görüntüleme tekniklerinin son birkaç on yılda yaygınlaşmasıyla bu organın nasıl çalıştığı ile ilgili daha gerçekçi bilgiler edinmeye başlayabildik. Bunun konumuzla ne ilgisi var? Bildiğimiz gibi bize ait bütün algı, duygu, düşüncelerin anlamlandırıldığı ve oluşturulduğu, plan yaptığımız ve uygulamaya koyduğumuz yer beynimiz. Biz (dolayısıyla beynimiz) nasıl değişir konusunda beyin görüntüle tekniklerinin bulunuşunun öncesindeki yaygın görüş insanların doğumdan itibaren yeni şeyler öğrenmeye açık oldukları ancak zamanla beynin öğrenme ve gelişme kapasitesinin azaldığı ve hatta ileri yaşlarda tamamen durduğu yönündeydi. Fakat bu durumun öyle olmadığı anlaşıldı. Nörobilim çalışmaları beynin değişen ve gelişen yapısının hayatın sonuna kadar devam ettiğini gösteriyor. Elbette 15-20 yaşlarında bir beynin esnekliği ile 60-65 yaşlarında bir beynin esnekliği, yeni şeyler öğrenme ve değişme kapasiteleri aynı ölçüde değil ama yine de bu mekanizma hayatın sonuna kadar işlemeye devam ediyor.  

 

Beynin esnekliği konusunu kısaca özetledikten sonra şimdi NASIL? sorusuna cevap arayalım. Bunun cevabı da yine nörobilimden geliyor. Beynin öğrenme mekanizması tekrar üstüne kurulu. Şöyle bir örnekle açıklayalım. İlk kez yüzme öğrendiğiniz veya araba kullanmaya başladığınızı hatırlayın. Suyun veya arabanın sürücü koltuğunun yabancılığını, gerginlik seviyenizi, kalp atım hızınızı düşünün. Belki terlediğinizi, kendinizi beceriksiz hissettiğinizi ve yapamayacağınızı hatırladınız. Eğer her sürücü koltuğuna oturduğumuzda veya suya girdiğimizde aynı hisleri yaşayıp vazgeçseydik hemen hiçbirimiz bu becerileri edinemezdi. Bazen terapinin hissettirdiği tam olarak böyle bir şey olabiliyor. Neyse ki devam etmiyor. İyi bir rehberin yardımıyla pratik yaptıkça bu beceriler otomatikleşip yerleşiyor. Hatta çoğu yeni beceri ve yeni bir davranış zorlu öğrenme aşamasından sonra keyif vermeye başlıyor. Yani kısaca şunu söylemek mümkün: Her yeni beceri ve davranış alışık olmadığımızdan, bilmediğimizden bize yabancı gelir. Hatta korkutur. Bazen de değişimin zaman, emek ve çokça pratik gerektirdiğini görmezden gelerek değişimin imkânsız olduğunu düşünürüz. Terapide değişim konusundaki çelişkili hislerin de bazen kaynağı budur. Ama yukarıda bahsettiğim gibi doğru bir uzmanın rehberliğinde pratik ve çabayla hiç de imkânsız değil.

 

Hala yeterince ikna olmadıysanız insanların yeni bir şeyler denerken ve öğrenirken beyinlerinde neler olup bittiğiyle ilgili bir çalışmadan kısaca bahsederek yazıyı noktalayacağım. Marry Jo Peebles’ın When Therapy Feels Stuck (2021) isimli kitabında aktardığı çalışmada bir grup insanın görme engelliler için kullanılan kabartma alfabeyi öğrenme sürecinde beyinlerinde meydana gelen değişim inceleniyor. Çalışma boyunca öğrenciler hafta içi her gün 3 saat boyunca kabartma alfabe öğreniyorlar. Her hafta hem pazartesi hem de cuma günleri beyin görüntüleri alınıyor. Cuma günü yapılan beyin taramalarını pazartesiyle kıyasladıklarında hafta boyu yaptıkları kabartma alfabe çalışmaları sayesinde insanların beyinlerinin yapısında değişimler olduğu görülüyor. Yani öğrenme beynin fiziki yapısında görülebilir değişimlere neden oluyor. Ancak bir sonraki pazartesi yapılan görüntüleme beyindeki yapısal değişimlerin kaybolduğuna işaret ediyor. Yani hafta içi 5 gün 3’er saatlik çalışma sonrasındaki 2 günlük hafta sonu arası öğrenilenin beyinde kalıcı olarak yerleşmesini engelliyor. Bu biraz umut kırıcı olabilir ama çalışma burada sona ermiyor. Altı ay boyunca hafta içi her gün devam eden 3’er saatlik çalışma sonrasında beyinde meydana gelen değişimlerin kalıcılaştığı ve kaybolmaya direndiği ortaya çıkıyor. Bir diğer ifadeyle, 6 haftanın sonunda artık pazartesi görüntülemeleri beyindeki yapısal değişikliğin yerinde durduğunu gösteriyor. Dahası da var. 6 ayın üstüne 4 ay daha aynı tempoda çalışmaya devam edilirse beyindeki değişim 2 ay boyunca hiç kabartma alfabe çalışılmasa bile kalıcı olmaya devam ediyor.

 

Nörobilimin psikoterapi alanına yaptığı en önemli katkılardan biri değişimin, eğer doğru bir yol izlenirse, her yaşta mümkün olduğunu bilimsel bir temele oturtması ve “nasıl” sorusuna önemli ve ikna edici bir cevap vermesidir. Mekanizma çok açık ancak o kadar da kolay değil. Yeni davranışın, becerinin, düşüncenin beyin yapımızda yer edebilmesinin birkaç ürkek denemeden ziyade kasıtlı, sistemli ve belli bir süreklilikte denemelere, emeğe ihtiyacı olduğunu söylemek mümkün. Tek başına irade gücü, sistemli pratik yeterli mi? Elbette başka şeylere de ihtiyacımız var. En önemlisi de diğer insanlarla kurduğumuz güvenli bağlar. Ama bu bir sonraki yazının konusu olsun.

 

Kaynakça

Peebles, M. J. (2021). When Psychotherapy Feels Stuck. Routledge.

Paylaş!